Evlilik birliğinin devamı süresince eşlerden her birinin gerek kişisel malları gerek edinilmiş malları üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarrufta bulunma hakları kendilerine aittir. O halde eşlerin ziynet eşyaları üzerinde de yönetim, yararlanma ve tasarrufta bulunma hakları kendilerine aittir. (Ziynet ve Eşya Alacağı Davaları, Ömer Uğur Gençcan, Yetkin Yayınları, Ocak 2022) Bu nedenle eşlerin ziynet eşyası davası açma hakları bulunmaktadır.
Belirtmek gerekir ki; her ne kadar uygulamada çoğu zaman çiftlerin boşanma süreçlerinde ortaya çıksa da ziynet alacağı davası açmak için tarafların boşanmalarına veya mal rejiminin sona ermesine gerek bulunmamaktadır.
Yargıtay'ın da kabul ettiği ziynet "altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup insanlar tarafından takılan süs eşyası" olarak tanımlanmaktadır. Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar ziynet eşyası olarak kabul edilmelidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 04.11.2020, 2017/3-1512 E, 2020/835 K)
Ülkemizde ziynet eşyalarının çiftlerinden hangisine ait olacağına dair hukuki bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına göre evlilik sırasında takılan ziynet eşyaları karine olarak kadın eşe ait sayılır. Karine, aksi ispat edilebilen ancak aksi ispat edilene dek hukuken geçerli sayılması anlamına gelmektedir. Ziynet eşyaları konusunda da bu eşyalar karine olarak kadına aittir. Bu kural, taraflar arasında Yargıtay uygulamasının aksine bir anlaşma olması veya yerel bir adetin varlığı gerekmektedir. Yani kendisine ziynet eşyası davası açılan erkek; takıların kadına ait olmaması yönünde bir anlaşmanın varlığını veya farklı bir yerel bir adetin varlığını ispat ederse ziynet eşyasını iade etmekten kurtulacaktır. Ancak iddia edilen yerel adetin Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adet olması gerekmektedir. Yoksa sırf ziynet iadesi borcundan kurtulmak için o yörede düğünde takılan altınların erkeğe ait olduğunun iddia edilmesi mahkemece kabul görmeyecektir.
Hemen belirtmek gerekir ki; karine olarak kadına ait olduğu kabul edilen ziynet eşyasının taraflardan hangisine takıldığının bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin düğünde hediye edilen altın bilezik damadın yakasına takılsa dahi karine olarak kadın aittir. Ayrıca ziyneti hangi tarafın yakınlarının hediye ettiğinin de herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
Ziynet eşyaları genel olarak kadının kullanımına özgülenmiş kabul edilse de niteliği gereği erkeğin kullanımına özgülenen eşyalar karine olarak erkeğe aittir. Örneğin çifte hediye edilen altın bir kravat iğnesi veya erkek kol saati karine olarak erkeğe aittir.
" Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür." (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13.04.2021, 2017/1038 E, 2021/458 K)