Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Hükme Etkisi

Kamuoyunda kısaca cinsel suçlar olarak bilinen suçlar "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar" Türk Ceza Kanunu'nun 102 - 105 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre kanunda sayılan cinsel suçlar şunlardır:

​- Cinsel saldırı

- Çocukların cinsel istismarı

- Reşit olmayanla cinsel ilişki

- Cinsel taciz

Ceza yargılamasının temel amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Yani davada konusu olan olayda her ne yaşanmışsa bunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlarıyla ortaya çıkarılmasıdır. Ancak cinsel suçlar niteliği gereğince çoğu zaman iki kişi arasında geçen, mağdurun beyanı dışında delil bulmanın çok güç olduğu bir mahiyette işlenmektedir. Eğer ceza yargılamasının maddi gerçeğe ulaşmak amacı dar anlamıyla yorumlanıp ortada kanıt olmadığı için cinsel suçlarla yargılanan insanların beraat ettirilmesi yoluna gidilecek olursa hem bu suçtan zarar gören insanlar büyük bir mağduriyet yaşayacak, hem de bu suçların failleri cezasız kalacakları için adeta cesaretlendirilecektir. İşte bu durumun ortaya çıkmaması için uygulamada Yargıtay çeşitli kriterler ortaya koymuş ve bu kriterlerin varlığı halinde mağdurun beyanının mahkemece esas alınabileceğini ortaya koymuştur.

1. Mağdurla sanık arasında geçmişten gelen bir husumet bulunmamalıdır.

​Cinsel dokunulmazlığına karşı suç işlendiğini öne süren kişi, eğer failin aralarında husumet bulunan bir kişi olduğunu iddia ediyorsa sanığın cezalandırılması için yalnızca mağdurun beyanı yeterli olmayacaktır. Şüphesiz ki suçu işleyen kişi arasında gerçekten böyle bir husumet bulunabilir ve sanık gerçekten de bu suçu işlemiş olabilir. Ancak Yargıtay bu gibi durumlarda mağdurun geçmişten gelen bir hesaplaşmanın sonucu olarak gerçeği tam anlamıyla etmiyor olabileceğini öngörmektedir. O nedenle mağdurla sanık arasında geçmişten gelen bir husumet bulunuyorsa suçun başkaca delillerle de ispatlanabilir olması gerekecektir.

"Mağdureler ile sanık arasında husumet bulunduğunun ve tarafsız tanığın görgüye ilişkin herhangi bir beyanının olmadığının tüm dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, katılanın soyut iddiası dışında sanığın mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil olmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde hüküm tesisi, bozma nedenidir (T.C YARGITAY 14. Ceza Dairesi Esas: 2016/ 7182, Karar: 2019 / 11339, Karar Tarihi: 07.10.2019)"

Hemen belirtmek gerekir ki, Yüksek Mahkeme'ye göre husumet için illa da taraflarından geçmişte birbirlerinden şikayetçi olmaları, adli ya da idari mercilere başvurmuş olmaları gerekmemektedir. Tarafların çeşitli insani ilişkiler nedeniyle aralarında sözlü ya da fiziki bir tartışmanın veya kavganın yaşanması bu ihtilafın giderilmemiş olması tarafların husumetli kabul edilmeleri için yeterlidir.

2. Mağdurun beyanı dosyadaki diğer delillerle çelişmemelidir.

​Suçun mağduru olduğunu beyan eden kişinin ifadesinde yer alan hususların dosyada mevcut bulunan diğer delillerle çelişmesi durumunda da mağdurun beyanı esas alınamayacaktır. Örneğin olayın mağdurun olayın geçtiği saat, yer, ortam, olayın oluş şekliyle ilgili beyanlarının aksi başkaca delillerle ortaya konulursa mahkemece mağdurun beyanı esas alınamayacaktır.

"Sanığın aşamalarda, mağdureye yönelik organ sokma şeklinde bir eyleminin bulunmadığı yönündeki savunmaları, mağdure hakkında …Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 23.11.2011 tarihli “jinekolojik pozisyonda hymen anüler yapıda, açıklığı 1-1,5 cm olup duhule müsait olmadığı” şeklindeki rapor içeriği ve tüm dosya kapsamına göre sanığın atılı suçu işlediğine dair mağdure beyanından başka cezalandırılmasına yeter, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir. (T.C YARGITAY 14. Ceza Dairesi Esas: 2013/ 8354, Karar: 2015 / 8430, Karar Tarihi: 16.09.2015)"

​3. Mağdur şikayetini makul bir sürede yapmalıdır.

​Her ne kadar cinsel saldırı suçunda on beş yıllık bir zamanaşımı süresi olsa da Yargıtay, mağdurun beyanının esas alınabilmesi için şikayetin makul bir süre içerisinde yapılması kriterini getirmiştir. Suçun başkaca bir delille ispat edilemediği sadece mağdurun beyanının olduğu durumlarda Yüksek Mahkeme örneğin olayın üzerinden bazen birkaç sene bazen birkaç ay geçtikten sonra yapılan şikayetleri şüpheli karşılamakta ve bu nedenle mağdur beyanlarına itibar edilmemesi yönünde hüküm kurmaktadır. Yargıtay'ın bu kriteri, Yüksek Mahkeme'nin başlangıçta rıza ile kurulan cinsel ilişkinin sonradan tarafların arasında geçen başkaca sorunlar nedeniyle mağdur tarafından zorla yaşandığının iddia edilmesi olarak yorumlamaya yakın olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.

"Mağdurenin rahatsızlanması üzerine hastaneye götürüldüğünde 22 haftalık hamile olduğunun öğrenilmesi üzerine mağdurenin şikayetçi olması, mağdurenin bu tarihe kadar ailesinden kimseye tecavüze uğradığına dair bir beyanda bulunmaması, sanığın da mağdureyle rızası ile birlikte olduğu yönünde savunması karşısında, mağdurenin zor iddiasının durumunu çevreye mazur göstermek düşüncesinin sonucu kabul edilmesi gerektiği ve eylemin zorla gerçekleştiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, (T.C YARGITAY 14.Ceza Dairesi, Esas: 2012/ 6645, Karar: 2012 / 7000, Karar Tarihi: 20.06.2012)"

​4. Mağdurun beyanı hayatın olağan akışına uygun ve çelişkisiz olmalıdır.

​Yerleşik Yargıtay kararlarına göre mağdurun beyanının hükme esas teşkil edebilmesi için mağdurun ifadelerinin emniyette ve veya savcılıkta verdiği ifadelerle mahkeme aşamasında verdiği ifadelerin birbiriyle çelişmemesi ve ifadesinde gerçekleştiğini öne sürdüğü olayların hayatın olağan akışına uygun, makul olması gerekmektedir. Yargıtay burada da rızaya dayalı kurulan cinsel ilişkilerin sonradan mağdurlar tarafından zorla gerçekleşmiş gibi yargıya taşınmasının önüne geçmek istemektedir.

"Yargılama sırasında şikayetinden vazgeçen mağdurenin çelişkili ve tutarsız beyanları, savunma, mağdure tarafından kovuşturma evresinde kabul edilen yazışma içerikleriyle sanık müdafisinin temyiz dilekçesi ekinde yer alan yazışma muhtevasının mağdurenin soruşturma evresindeki beyanına aykırı oluşu ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, mağdurenin rızası dışında konutuna girerek cinsel ilişkide bulunduğuna dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmayıp, mevcut haliyle mağdureye gönderdiği tespit edilen mesaj içerikleri nedeniyle eyleminin kül halinde tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyeti hükümleri kurulması, ( T.C YARGITAY 14.Ceza Dairesi, Esas: 2015/ 8542, Karar: 2019 / 11684, Karar Tarihi: 15.10.2019)"

5. Mağdurun direnme, yardım isteme veya kaçma imkanı bulunan hallerde bu imkanı kullanmaya çalışmalıdır.

​Yukarıda da örneklerini verdiğimiz üzere Yargıtay, cinsel suçlarda olayın rızayla mı zorla mı gerçekleştiği sorusuna odaklanmakta ve hangi hallerde zorla gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. Buradan hareketle de mağdurun olay gerçekleştiği esnada yardım isteme imkanını kullandığı veya sanığın eylemine karşı direndiği hallerde birlikteliğin rızayla gerçekleştiği sonucuna varılamayacağını, kanunda karşılığını bulan cinsel suçun işlenmiş kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir.


"Mağdurenin aşamalardaki tutarlı anlatımları, tanık beyanları, zor durumda olduğuna, kurtulamadığına ve yardım isteğine ilişkin cep telefonu mesajları, mağdurenin vücudundaki darp ve cebir bulgularını tespit eden ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralanma bulunduğuna işaret eden doktor raporları ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın olay günü parkta erkek arkadaşı ile oturup öpüşmekte olan mağdureyi, arkadaşını tehditle uzaklaştırdıktan sonra zorla alıkoyduğu, devamında direnci kırılan mağdurenin vücuduna zorla organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismar suçunu gerçekleştirdiği anlaşıldığı halde daha önceden tanımadığı sanık tarafından zorla alıkonulan mağdurenin rızası ile cinsel ilişkiye girdiği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, (T.C YARGITAY 5.Ceza Dairesi Esas: 2009/ 5434, Karar: 2009 / 7694, Karar Tarihi: 17.06.2009)"